Modern Türkiye'ye Grafik Sanatlarını Getiren İsim: İhap Hulusi Görey

Modern Türkiye’ye Grafik Sanatlarını Getiren İsim: İhap Hulusi Görey

Total
0
Shares

Özet

Grafik tasarım; bir görsel iletişim aracıdır, sanatıdır. Bir mesajı iletmenin sanat çerçevesinde işlenmesidir. Amacı; insanların gündelik yaşamındaki problemlerine ışık tutmak, bu problemlerin giderilmesine aracı olmak, yaratıcı fikirlerle bu noktalara dokunmak, bu ihtiyaçlara sanatsal bir dokunuşla ulaşmak ve uyarıcı ve bilgilendirici niteliğiyle bunlara katkıda bulunmaktır.

Günümüzde geniş kitlelere ulaşan afişler, billboardlar ve çeşitli toplumun gözünün önünde olan görseller; bir ürünü tanıtmayı, bir düşünceyi aktarmayı, bir soruyu cevaplamayı sağlayan en önemli görsel iletişim araçlarındandır. Teknolojinin gelişmesiyle beraber bu araçlar farklı platformlara yayılsa bile altında yatan düşünce sabit kalmıştır.

Bu çalışmada afiş sanatını ülkemize getiren ve yaptığı eserlerle kendinden sonra gelen nesillere bilinçlerine ışık tutan, onların beyinlerini bir nebze de olsa özgürleştiren bir sanatçıyı, İhap Hulusi Görey’i ve Türk Grafik Sanatlarına katkıları ele alınacaktır. İhap Hulusi Görey’i onun eserleriyle yorumlayacak ve bunların günümüze yansımalarına aktarmaya çalışılarak bu çerçevede grafik sanatları hakkında bilgiler vermek amaçlanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Grafik tasarım, grafik sanatları, Cumhuriyet dönemi sanat, İhap Hulusi Görey, Reklam

Giriş

Birçok savaş atlatılmış, ülkenin bağımsızlığı Kurtuluş Savaşı’yla kazanılmış, halkın ve ülkenin toparlanmaya en çok ihtiyacı duyduğu zamanda Atatürk, Türk milletini eski gücüne kavuşturmak, toplumun refahını arttırmak için dört koldan yeni bir mücadeleye girişmiştir. Kurtuluş Savaşı gibi büyük bir halk mücadelesinin ardından ulusa tekrar özgüvenini kazandırmayı başaran Atatürk, toplumun yeniden inşası çalışmalarında farklı bir sanatçıyı, toplumun inşasında adeta bir mimar rolünü üstlenecek İhap Hulusi Görey’i görevlendirmiştir. Bu görevi layıkıyla yerine getiren Görey, Türk sanat tarihinin en üst rafına asla tozlanmayacak şekilde yerleşmiştir ve grafik sanatları anlamında gelcek nesillere ışık tutmuştur.

Cumhuriyet’in ilanıyla Türkiye hem toplumsal alanda hem de ekonomi alanında bir devrimsürecine girdi. Ekonomi adına atılan adımların halka ulaşmasındaki en büyük araçlardan biri de gazetelerdi. Harf İnkılabından sonra yazılı basında yaşanan rağbetin ardından habercilikle birlikte reklamcılık da öne çıkan meslek dallarından biri haline geldi.

Geleneksel bir çerçevede seyreden Türk sanatı; 18. yüzyıl itibariyle etkisini arttıran batılılaşma hareketlerinin sonucunda, batı sanatının etkisine girmiştir. Sanat tarihinin ülkemizde bir bilim dalı çerçevesinde gelişmesi, Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir. Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde gelişen kültürel politikalar, ideolojiler ve toplumun kültürel geçmişiyle var olma bilinci sanat tarihine ağırlık verilmesine neden olmuştur. Sonuç olarak ülkemizin sanat anlamında gelişmesini bir potansiyelin çeşitli etkenlerle açığa çıkması olarak nitelendirebiliriz. Rönesans sonrasında yayılan sanat akımları, batılılaşma adı altında ülkemizde ilgi görmüş, aynı zamanda coğrafya ve çeşitli kültürel faaliyetler yansımasını sanat anlamında göstermiştir.

Çalışmanın genelinde İhap Hulusi Görey’in Cumhuriyet Dönemi’yle beraber ayaklandırdığı afiş alanındaki çalışmaları, görsel sanatların nimetlerinden nasıl faydalandığı anlatılacaktır. Toplumun inşasında bir mimar rolünü üstlenen Görey’in çalışmalarıyla toplumun durumu ele alınacak ve çalışmalarının toplum üzerindeki etkisi incelenecektir.

“Çapa marka pirinç unu için bir afiş hazırlamam istenmişti. Yolda yürüyen çarşaflı bir kadın resmi çizdim. Arkasından fesli bir adam geliyordu. ‘Bu peçenin altından ne çıkacağı meçhul, ama bu paketin içinde nefis bir pirinç unu olduğu herkesin malumudur’ diye yazdım. Çarşaf propagandası yapıyorsun diye karakola davet ettiler.

Toplum Mimarı: İhap Hulusi Görey

Mısır’da ünlü bir mimar ve müteahhit olan Ahmet Hulusi’nin ve amatör olarak resimle ilgilenen Vedide Hanım’ın birlikteliğinin üç eserinden biri olan İhap Hulusi Görey, Kahire’de 28 Kasım 1898’de dünyaya gelmiştir. Asker olan dedesinin görevi nedeniyle Mısır’a gitmiş olan aile, Birinci Dünya Savaşı’nda Mısır, İngiliz işgaline uğrayınca İstanbul’a geri dönmek durumunda kalmıştır. Kardeşlerinden Yavuz Görey ünlü bir heykeltıraş, Nihat Hulusi ise Mısır’ın önde gelen müzecilerindendir. Sanatla harmanlanmış bir ailede büyüyen Görey’in ülkemizin her yerini, afişleri, gazeteleri, dergileri sanatla harmanlaması, toplumumuza ailesinde olduğu gibi sanat anlayışını yerleştirmesi -bu bilgiler ışığında- pek de tesadüf değildir.​​

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal kimliğinin oluşumunda önemli bir yeri olan Görey; Türk grafik sanatının kurucusu rolünde olup Türkiye’de açılan ilk grafik tasarım sergisinin sahibi konumundadır. İhap Hulusi, ilk ve orta öğretimini Mısır’da, Kahire’de İngiliz okullarında tamamlamıştır. 1917’de Alman vatandaşı bir ressamdan postayla resim dersleri almış, 1920 senesinde ise resim eğitimi görmek üzere Almanya‘ya gitmiştir. Almanya’da ilk önce Münih’teki Heimann Schule atölyesinde iki yıllık bir eğitim almıştır. Burada derslerde canlı model üzerine çalışmış, onları resmetmiş, perspektif, ışık, gölge ve karakalem resim alanlarında kendini geliştirmiştir. Ailesinden, daha doğrusu annesinden de sanat alanına yatkınlığı olan, boyalarla, kalemlerle arası iyi olan Görey, Almanya’da resim çizme yeteneğini iyiden iyiye geliştirmiştir. Afiş bölümüne olan ilgisi kendisine bir başka kapıyı açmış ve iki yıllık eğitiminin sonunda afiş bölümü üzerine eğitimlerde bulunan Kungsgeverbe Schule’nin afiş bölümüne girmiştir. İki yıl da burada eğitim alan, ayrıca Almanya’nın ünlü afiş sanatçısı Prof. Ludyig Hohlwein’in öğrencisi olan İhap Hulusi afiş alanında da üst sınıf bir sanatçı konumuna gelmiştir. İhap Hulusi’nin Türk Sanat Tarihi’ne girişi ise 1925 yılında Galatasaray Sultanisi’nde Yeni Resim Cemiyeti sanatçılarının da iştirak etmesiyle oluşan bir karma resim sergisi ile gerçekleşmiştir. Bu sergide Görey’in Almanya’da icra ettiği afişlerden 6 tanesi sergilenir ve bunlar ülkemizde sergilenen ilk eserleridir.

“Resim çizme yeteneğimi ilerletmek ve hayatımı bu işle kazanma olanağını elde etmek edebilmek için resim öğrenimimi Almanya’da yapmaya karar verdim ve Münih’e gittim. Önce Hayman Schule’de 2 yıl ve sürekli olarak bütün gün modelden resim çizdim. Hayatımı resim yapmakla kazanmaya karar vermiş olmam dolayısıyla beni maddeten daha kolay tatmin edecek resmin ticari şekli olan afiş ve gazete resimlerini yapmayı daha uygun buldum. Bu alanlarda öğretim yapan Kungstgewerbe Schule’nin afiş bölümüne girdim. Bu okula iki yıl devam ettim”

Almanya’dan, 1923 senesinde, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından çıkarılan, dönemin siyasi mizah dergisi Akbaba’da yayımlanan karikatürleriyle önce basın alanında ilişkiler ağına dahil olan Görey’in, basının siyasal iktidar üzerindeki etkisi ve yelpazesiyle bu ağı genişlettiği söylenebilir. Derginin sahibi, aynı zamanda İhap Hulusi’nin basın alanındaki bağlantılarının da odak noktasını oluşturan Yusuf Ziya Ortaç, Görey’in bu karikatürlerini “bildiğimiz karikatürlerden değil, resim karikatür… Alışmadığımız, görmediğimiz bir sanat işi” olarak yorumlamıştır. İhap Hulusi ise “bildiğim mizahi konuları karikatür biçiminde değil de normal biçimde çizilmiş resimlerle yaptım” diyerek, batı kültüründen ve ailesinden aldığı resim vurgusunu, o kültürü çalışmalarında hep barındırdığını belirtmiştir. Hatta bu vurgunun bir devamında, reklam işinin ciddi yapılmasını isteyenlerden; karikatüriste ve karikatüristin kalemine bırakılmaması gerektiğini talep etmiştir. İhap Hulusi almış olduğu eğitime, ailesinden gelen kültüredayanarak yapmış olduğu reklamları da “resimle reklam yapmak”, “ilân resimleri” olarak nitelendirmiştir. Afiş ve reklam alanında, döneminde üretim yapanlardan, İhap Hulusi’yi ayıran farklılık da bu olmuştur.

Bu çizdiği rotada, İhap Hulusi reklam yapımı hakkında pratiğini resim üzerinden tanımlamıştır, reklamlarında esas nokta hep resimleri olmuştur. Böylesine bir zanaat eğitimi almış olmasına karşın, kendisini –açıkça bir “reklam sanatçısı” olarak değil- resimle ilgilenen bir kişi, ressam ya da sanatçı olarak tanıtmış, bu karakteri ilerleyen zamanda da toplum tarafından kabul görmüştür.

1925 tarihinde ülkesine, Türkiye’ye döndüğünde, ailesi ticaret alanını temsil eden resimlerle para kazanamayacağını, geçimini sağlayamayacağını belirtmiş ve onun memur olmasını istemiştir. Avrupa’da bir süre hayatını sürdürmüş olması, çok sayıda yabancı dil bilmesi ve de dönemin Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey’le ailesinin yakınlığı Görey’in bakanlığa girmesini sağlamış, fakat işe girdikten iki gün sonra görevinden istifa etmiştir. Benzer bir durum Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in referansıyla yaşandığında, kendi ifadesiyle “Ankara’ya gönderildiğinde”, bu kez kamusal hayata üç ay dayanabilmiş, sonrasında yeniden istifa etmiştir. Her ne kadar İhap Hulusi “gönderildiği” bu kentten, başkentten iki kez istifa ederek ayrılmışsa da, Ankara’dan ve bu şehrin ülkeye yaydığı modernleşme çalışmalarının bir temsilcisi, aracısı olmaktan asla uzaklaşamamıştır. Devletin toplum üzerindeki modernleşme, refahı getirme çalışmaları ne zaman sanat yoluyla yapılacak olsa ne zaman görsel bir araca ihtiyaç duyulsa Görey de bu aracın üreticisi olmuştur. Hayatını kazanabilmesi için en büyük iş vereni, reklam vereni yine Ankara, yine devlet olmuştur. Ankara ondan kopamamıştır, o da ülkesine destek olmaktan hiç vazgeçmemiştir. Cumhuriyetin ilk anından itibaren yeteneklerini Cumhuriyet sonrası toplumumuzun toparlanması için kullanmıştır. Hatta Atatürk’ün yetkilendirmesiyle harf inkılabı sonrasında bir alfabe kapağı bile yapmıştır. Yani sanatını bir araca dönüştürmüş ve bu aracı toplumu kazanmak, topluma fayda sağlamak için kullanmıştır.

İhap Hulusi Görey’in Sanatı

Ülkemizde aldığı ilk iş olan, 1927 yılındaki diş macunu reklamı ile başlayan reklam ve afiş sanatı serüveni giderek yoğunlaşmış, emeğinin karşılığını vermiştir. Alfabeyi öğretmek için bile sanatına başvurmuş, hayattaki her durumda resmedebilecek bir ayrıntı bulmuştur. Birbirinden farklı afiş çalışmalarıyla, basın ilanlarıyla, çok sayıda kuruluşa yaptığı sanatsal dokunuşuyla İhap Hulusi Görey, Türk sanat tarihinin akışını değiştirmiş kimliklerden biridir. Yurt dışında da Almanya’da, Mısır’da sesini duyurmuş, dünyaca ünlü Ford Fabrikalarına da vurgulayıcı afiş tasarımları hazırlamıştır.

İhap Hulusi, afişleri hakkındaki bir soru üzerine “buluş” teriminin altını çizerek “Seyredenlerin ilgisini çekmeli ve düşündürmeli.” diye yorumlamıştır. İlk afiş siparişini yirmi dokuz yaşında alan İhlas Hulusi, ilk işi olmasına rağmen diş macunu reklamında beğeniyle karşılandı, işi ve işine olan saygı katlanarak arttı. Türk markalarına yaptığı işlerle isminde söz ettiren Görey, Türkiye’de ilk illüstrasyon yapan kişidir. Türk markalarına yapmış olduğu bu işlerle ülke ekonomisine büyük katkı vermiştir. Şu anki adıyla Milli Piyango olan Teyyare Piyangosu İdaresi için kırk beş sene, Tekel İdaresi için de otuz beş sene çalışmış, bu süreçte de adını yurt dışına duyurmayı başarmıştır. İlaç firması Bayer’in, Mısır Tekel İdaresinin afiş işlerini yapan Görey yurt dışında da büyük markalarla çalışarak kalitesini yurt dışına da göstermiştir. Bakıldığında birçok yurt içi kuruluşun, kurumsal kimliğini kazanmasında, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin görsel kimliğinin oluşmasında büyük bir rol oynamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırladığı alfabe çalışmasıyla o neslin hafızasına kazınmıştır.Adına hazırlanan bir belgeselde bu çalışmayla ilgili Etem Çalışkan şunları söylemiştir: “Günaydın… 78 yıl önce kendisini tanıdığım, bu yıl 115. doğum gününü kutladığımız büyük sanatçı, afiş sanatçısı, grafik sanatçısı İhap Hulusi’ye günaydın. Çünkü 78 yıl önce ilkokula başladığım gün, o da sıramın üzerindeki alfabede bana günaydın demişti.” Çalışma biçimi olarak planlı ve programlı bir düzene sahip olduğu bilinen sanatçı, aldığı işlerin önce ön eskizini hazırlar, çalışmasında insan veya obje kullanacaksa ona uygun figürlerin fotoğraflarını çekerdi. Planladığı kompozisyonu kafasında mükemmel hale getirmeden, bütün ayrıntılarını düşünmeden tatmin olmaz, doğru anlatım biçimini ve uygun tipi bulmadan sanatını icra etmeye başlamazdı. Sonrasında tasarım kısmına geçip, konuyu oluştururdu. Afişin anlatmak istediği ana temayı, vurgulu, hafızada kalması gereken yerini ön plana çıkaracak, özgün yazı biçimini tasarlar, çalışmasının en uygun yerine onu yerleştirirdi. Eserlerinde tüm kaligrafik düzenlemelerini kendisi bizzat yapardı. Günümüzde kullanılanlar gibi sanatçıya kolaylık tanıyan şablonların o zamanda olmaması eserlerinin günümüzde çok daha özgün olarak tanımlanmasına yol açmıştır.Harf şablonlarını kendi kesip çıkaran Görey; afişte olması gereken metinleri de yine kendisi hazırlar,yazı ile resimsel anlatımı bir araya getirir, bir bütünlük sağlardı. Yazı ile resimsel anlatımı bir araya getirmeiyle ülkemizde illüstrasyonu ilk kullanan sanatçı olmuştur.

Görey’den Önce: Resim Sanatı

Reklamcılığın bir ikna etme sanatı olduğunu söyleyebiliriz. İkna etme sanatı olduğu sebebiyle reklamcılığın en temel amacının insanları ikna ederek reklam yapılan ürünlerin hedef kitleler tarafından satın alınmasının sağlanması olduğu söylenebilir. İlk gazeteler ile birlikte başlayan ilan, reklamlar ve reklam-ilan, zaman içerisinde gelişim ve dönüşüm göstermiştir. Bu nedenle gazetelere verilen ilan ve reklamlar yetersiz kalmış, ilk ilan-reklamlar daha çok satılık ya da kiralık arsa, ev, kitap ve resmi bilgilendirmeler vb. şeklinde gerçekleştirilmiştir. Dikkat çeken diğer bir unsur ise ilk ilanlarda sadece yazı kullanılmış olmasıdır, herhangi bir görsel öğeye yer vermeden hazırlanırlardı.

Ülkemizde reklamın ve reklamcılığın tarihsel süreçte gelişimi incelendiğinde Avrupa’da başlayıp bütün dünya üzerinde güç kazanan görsellikle harmanlanmış reklamcılığın ülkemize çok geç geldiğini görebiliriz. Dünya ve Avrupa’da yayımlanan ilk gazete reklamlarından oldukça uzak olduğumuz ve bu gelişmeleri ancak 19. Yüzyıl ortalarında yakalayabildiğimiz söylenebilir. Dünya’da ve Osmanlı’da da ilk reklamlar sesli uyarılardan oluşuyordu. Matbaanın icadı sonrası şekil değiştirerek önce el ve duvar ilanlarına, sonrasında o dönemin en popüler tanıtım ve satış mecrası olan gazetelere ulaşmıştır ve ülkemizde de aynı şekilde hızla bu mecrada güç kazanmıştır. Reklamın Osmanlı sınırlarına girişinin ilk sebebi Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki güçsüz ekonomik yapısı ve sanayileşen Avrupa ülkelerinin pazar arayışlarıdır.

Sanayileşme ile beraber üretilen ürünler artık ortak pazarlarda işlem görmektedir. Bu nedenle tüketiciler satın aldıkları malın üreticisini bire bir tanıyamamakta ve kişisel ilişki kuramamaktadırlar. Böyle bir ortamda üretici ve tüketici arasındaki iletişim boşluğunu dolduracak ve üreticilerin hedef kitlelere ulaşmasını sağlayacak yeni bir mecraya ihtiyaç duyulmuştur, bu da reklamdır. Reklam, tüketicinin gözünde bir markanın imajını değiştirmek ve güçlendirmek, bu markanın bilinilirliğini arttırmak veya yeni bir marka adına olumlu bir tutum oluşturabilmek üzerinde yoğunlaşmaktadır. Osmanlı yıllarında İhtisap Kurumu iç piyasanın işleyişini düzenlemekle görevliydi .Bu düzenlemeye göre tüccarların reklam yapmalarıyasaklanmıştı. Ancak, 1838-1846 yılları arasındaki ithalat ihracat hareketleri Osmanlı’da ticari hayatın değişim sürecini başlatmıştır. Geçen süre diliminde Osmanlı İmparatorluğu’na gelerek çalışmalarda bulunun bazı Batılı sanatçıların olduğu bilinse de bu sanatçıların saray ve çevresinde büyük destek gördükleri dönem, Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkilerinin arttırdığı Batılaşma döneminde olmuştur. Bunun sonucunda, sanatçıların ve dönemin saray zihniyetinin katkılarıyla Osmanlı da sanat anlamında atılımlarda bulunmaya başlamıştır fakat geç Batılı ülkelere göre geç kalınmıştır.

Görey’den Sonra: Resim Sanatı

Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Latin harflere uyum sağlamak, batı anlayışını kavramak gibi zorluklar yaşanmıştır. Bu zorluklar var olsa da, ticari, sosyal, kültürel konuları kapsayan afişlerde de değişim görülmüştür. Çünkü Cumhuriyet’in ilk dönemi insanlar, vatandaşlık duygusuyla hareket ederek halkı yerli malların kullanımına teşvik etmiştir. Türkiye’de köklü değişikliklerin olduğu bu yıl, endüstrinin gelişimiyle artan pazar talebi ile de etiket, ambalaj gibi alanlarda kendini göstermiştir.

1920 yıllarından sonra ülkemizde yeni bir heyecan rüzgarı esmekteydi. Atatürk’le başlayan yenileşme çabalan her alanda kendisini gösteriyordu. Mustafa Kemal’in bu başlattığı devrimler kuşağından görsel sanatlar ve reklamcılık da nasibini alarak muhasır medeniyetler seviyesine ilerledi. Afiş sanatının Türkiye’ye girmesi Cumhuriyet’in ilk yıllarına rastlar. Afiş sanatının Türkiye’deki öncüsü ise Atatürk’ün desteğiyle İhap Hulusi Görey’dir. İhap Hulusi döneminin kısıtlı teknolojik imkanlarına rağmen son derece yaratıcı ve yalın anlatımıyla dikkat çeken eserler ortaya koymuştur. İhap Hulusi “Elli yıllık hayatımda, doğal olarak birçok zorluk yaşadım. Fakat bu zorluklara karşın, Türkiye’ye ilk renkli afiş resmini getirmiş bir ressam olarak memnun ve bahtiyarım” demişti. İhap Hulusi Görey, Cumhuriyet Türkiyesi ve Osmanlı arasında geçit oluşturan önemli bir sanatçıdır. Sağlam deseni ve büyük lekelerin barındığı afişlerinde Almanya’da Ludwig Holhwein’in atölyesinde aldığı eğitimin de etkisi olmuştur. 1929’da İstanbul’da ilk atölyesini kurduktan sonra Kulüp Rakısı etiketini ve Atatürk’ün siparişi üzerine Türk alfabesinin kapağını tasarlayan İhap Hulusi, Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı ve Kredi, Garanti, Sümerbank, Emlak Kredi, Türk Ticaret Bankası, Maliye Bakanlığı (tahviller), Türk Hava Kurumu, Kızılay, Yeşilay, TARİŞ, Zirai Donatım Kurumu ve birçok özel kuruluşa çeşitli çalışmalarıyla hizmet verdi. İhap Hulusi yeni kurulmuş bir ülkenin uzman ilk tasarımcısı oldu. Türkiye’nin ilk yıllarından beri kurumsal kimlik ve görsel anayasa oluşturdu. Bizlere ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel yaşamdan izler bıraktı. Çalışmalarında fotografikten yararlanmış ve sulu boya kullanmıştır. Çeşitli fotoğraf montajlarından etkili bir biçimde yararlanan sanatçı, çok titiz ve yalın bir sanat işçiliğiyle bütünleşen afişleriyle hedef kitlenin özdeşleşmesini sağladı. Figürler tamamıyla batılı tarzda resmedilmiştir. Eserlerinde, topluma modernleşmeyi aşılamak amacıyla, asker veya köylü tiplemelerinin dışındaki her insanı güler yüzlü, kravatlı ve takım elbiseli çizer.Birçok çalışma ile halkı geliştirdi ve çalışmaya, modernleşmeye teşvik etti. Dönem toplumunda sanat bilincinin oturması ve modernleşme anlamında ülkemize çok katkısı olmuştur.

İhap Hulusi Görey’in Resim Afişlerinin İncelenmesi

R.C.A. Afişi

Afişin sloganında da yazdığı üzere “çalgı dersi tarihe karıştı” sloganıyla taçlandırdığı bu afişinde sloganı destekleyen ve afişlerde pek yer bulmayan sesli reklamlarda şu ileti üzerinden oynatılmıştır: “Eskiden çalgı bilmeyen kızlar koca bulamazlardı. Mesela: bir kızın piyano çalması altın para zamanında ailesine 4-500 liraya malolurdu. Halbuki şimdi hassas ve sonderece tekamül etmiş radyolar sayesinde genç kızlar çalgı çalmak külfetinden kurtuldular. Erkekler ise güzel bir radyonun keyfini bayanların piyanistliğine tercih ediyorlar. Şu halde Radyonun tekamülü her iki tarafı da memnun bırakmış oldu. Yalnız Radyo deyip geçmeyin; daima R.C.A. Radyosunu tercih edin: Musiki ihtiyacınızı yalnız ama yalnız R.C.A. tatmin edebilir.” Afişin arka planında piyano çalan bir erkek, ön planda bulunan ve kollarını yanlara doğru açmış, gülümseyen bir kadın görseli ile bir radyo görülüyor. Arka plandaki çizimin vurgusunun zayıf tutulması, ön plandaki kadın görselinin daha baskın planda tutulması zayıf tondaki görselin geçmişte kaldığını anlatmaktadır. Arka plandaki görsel verilen slogan ile beraber geçmişte kaldığının altını çizerken hala mevcut olması; hala hayatımızda oluşunun ama eskisi gibi müzikseverler için bir zorunluluk olmadığının anlaşılması mümkün. Piyanonun, çeşitli müzik aletlerinin yerini artık radyoya bırakmaya başladığı dönemlerde müzik derslerini alabilecek kişilerin de dönem Türkiye’sinde sadece burjuva sınıfının bir parçası olduğu düşünülürse söz konusu afişte; müziğin artık halk içinde de sınırsızca dolaşabileceği vurgusu yapılmıştır.

Türkiye İş Bankası Afişi

Afişin üst kısmında “SENİ ÇOCUKKEN ANNEN BÜYÜKKEN KUMBARAN KORUR” sloganı bulunmakta, resmin sağ alt köşesinde ve kumbaranın üstünde de “Türkiye İş Bankası” yazmaktadır. Afişin odak noktası olan orta kısmında ise çocuğunu bir tehlikeden çeken, onu korumak isteyen bir anne görseli ve onunla aynı tarafa doğru bakan bir çocuk görseli, sol alt kısımda ise bir kumbara bulunuyor. Afişin zihinlerde canlanması amaçlanan iletisi; çocuğunu tehlikeden kurtarmak için onu sarmalamış bir anne ve aynı şekilde geleceğini teminat altına alacak bir kumbara resmedilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemlerde yeni bir ülke olan ve kalkınmayı planlayan Türkiye; ekonomik anlamdan bir nebze olsun kalkınmak için, birikimi bilinçlendirmek için kumbara kullanımını, birikim yapmayı yaygınlaştırmak istiyordu. Toplumu bilinçlendirmeye iten bu eseri İhap Hulusi Görey resmetmiş ve neden toplum mimarı denildiğini kanıtlamıştır.

.

Sonuç

Reklamcılığın özünde bir ikna etme sanatı ve bu iknayı kullanarak talep yaratma sanatı vardır. Reklamcılığın temel amacı insanları ikna ederek reklam yapılan ürünler üzerinde hedef kitlenin ilgisini çekmek, satın alınmasını sağlamaktır. İlk gazete dönemlerinden başlayan ilan verme, reklam verme, reklam-ilan verme tarihsel süreçle beraber sürekli gelişerek günümüzdeki boyutuna erişmiştir. Eski tarihlerde gazetelerdeki ilan bölümleri sadece satılık ya da kiralık evler, arsalar veya kitaplar, resmi bilgilendirmeler şeklinde olmuştur. Bu ilanlarda sadece yazı kullanılmış, görsellere yere verilmemiştir. Günümüzde dünyanın her yanına yayılan afişler, reklamlar, billboardlar; bir ürünü tanıtmayı, bir düşünceyi aktarmayı veya bir ürün üzerindeki talebi arttırmayı sağlayan en önemli görsel iletişim araçlarıdır. Teknolojinin gelişmesiyle bu platformlar genişlemiş, çok farklı alanlara yayılmıştır fakat altında yatan düşünce sabit kalmıştır.

Minyatür, çinicilik, hattatlık alanında gelişmiş olan Osmanlı bu alanlarda devrin önemli ülkelerindendi fakat batı sanatını reddeden zihniyeti yüzünden sonrasında küresel anlamda sanat akımlarına kapalı kalmıştır. Osmanlı Devri’nde göze batı sanatı anlamında en çok çarpan şeyler çiçekli yalılar, padişah portreleridir. Aslında Osmanlı Dönemi sanatta kendini geliştirmeye çalışsada bunu pek başaramamış; hala çini, minyatür, hat sanatı yaparak çağın sanat anlayışında kalabileceklerini zannetmişlerdir. Osmanlı geleneksel çizgisini koruyarak çağın sanat anlayışında tutunabilmiştir fakat batılı ülkeler zamanla o çağın ilerisine geçmeye başlamıştır. Osmanlı’nın son yıllarında reklamın yasaklanmasından sonra reklamcılık Osmanlı’da çok ileriye gidememiş ve sıradanlaşmıştır. Dönem reklamlarının sadece yazıdan ibaret olması bu dönemin bir eseridir. Bir dönem boyunca resimsiz, göze hitap etmeyen, toplumun ilgisini çekmeyecek reklamlar ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanı, Atatürk’ün başlatmış olduğu devrimler rüzgarı, muhasır medeniyetler seviyesine çıkmayı amaçlayan bir devlet yapısıyla beraber İhap Hulusi Görey’in bu reklamcılık alanında yaptığı devrimler birleşince zamanında göze hoş gelen, keyif aldıran, ilgi çekici reklamlarla tanışabilmiştir halk. Lekesel imgelerden ve somut, görsel ögelerden oluşan eserleri toplum tarafından çok beğeniliyor. Görey’in ünü arttıkça bu reklam, afiş piyasasını hareketlendirmiş ve iç pazarı hareketlendirmiştir. Bunların yanında Atatürk’ün devrimlerinde baş rolü oynayan Görey Alfabe eserini yapmış ve dönemi latin alfabesiyle tanıştıran kişi olmuştur. Çocuklarla arası çok iyi olan, gelecek nesile ilgisini onların geleceği şekillendireceğini düşünerek ve bunu belirterek hep sıcak ve olumlu tutmuştur. Bu ilgi karşılığında gelecek nesil de karşılığını vermiş ve ondan sonra resime, sanata ilgi önemli ölçüde artmıştır. Görey’den sonraki dönemde ülkemizdeki afişler hep görsel öğelerle beraber işlendi. Görey tipografinin ve görselin gücünü ortaya koyarak ülke sanatı açısından bir devrim yapmıştır. Ülkemizi farklı sanat tarzlarıyla tanıştırmakla kalmayıp, sanat açısından modernleşmemizin de büyük adımlarını atmış oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir